Şiddet, uygarlık tarihi boyunca insanın yarattığı tüm kavramlar içinde bugün de aşılması kolay olmayan bir korku duvarı. İnsan denen yaratık, şiddeti güçlü olmak, korkutmak, kontrol altına almak ve yok etmek için kullanıyor. Hem de asırlardır…
Savaşlardan, katliamlardan, sokırımlardan sözetmeyeceğim bu yazıda. Bugün dikkat çekmek istediğim konu: KADINA KARŞI ŞİDDET.
İnsanlığın varolmasından bu yana kadının yaşadığı bu felaketi önlemek amacıyla 1999 yılında, BM Genel Kurulu, kadınların aile içinde, sokakta, okulda, iş yerinde ve özel hayatında maruz kaldığı şiddete karşı, toplumda farkındalık yaratmak amacıyla 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti.
1979 yılında BM tarafından hazırlanan «kadınlara yönelik ker türlü ayrımcılığın önlenmesi uluslararası sözleşmesi» (CEDAW)’da, kadına yönelik şiddet, kadınların yalnızca kadın olmaları sebebiyle karşılaştıkları ve eşitsiz güç ilişkilerinden kaynaklanan bir olgu olarak ele alınmış ve toplumsal cinsiyete dayalı bir ayrımcılık belgesi olarak kabul edilmişti.
1993’te BM genel oturumunda sözleşme «Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması» (DEVAW)’da, kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi veya bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanması şeklinde genişletilmiştir.
2000 yılında yapılan Pekin sözleşmesinde ise, kadına karşı şiddet tanımı genişletilerek, hükümetler “evlilik içi tecavüz dahil olmak üzere, aile içi şiddetin her türüne karşı” adımlar atmaya çağrıldı. “Namus suçları” ve “zorla evlendirme” kavramları ilk defa bu metin ile uluslararası bir anlaşma metnine girerek, «kadına karşı şiddet» olarak isimlendirildi.
2011 yılında, Avrupa Konseyi’nde kabul edilen biçimde ise, bu sözleşmeye imza atan hükümetler aşağıdaki koşullara uymaya zorunlu tutuldu:
Kadına yönelik şiddet: İster kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ızdırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama ve keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakma…
Aile içi şiddet: Aile içerisinde veya hanede veya mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet eylemi…
Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet: Kadına, kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet biçimi… şeklinde tanımlandı. Bu sözleşmeye Türkiye de imza attı ve 20 Mart 2021’de tek taraflı olarak sözleşmeden çekildi.
Kadına şiddet dendiğinde ilk akla gelen biçimler nedense cinsel şiddet, dayak ve en ileri biçimi cinayet oluyor. Oysa üzerinde durmak, konuşmak ve mücadele etmek zorunda olduğumuz „üstü kapalı“ denebilecek biçimler de var. Ekonomik ve psikolojik şiddet. Dolayısıyla kadına şiddet olgusunu aslında dört başlık altında incelemek ve görmek gerekiyor:
- Fiziksel şiddet
- Psikolojik şiddet
- Ekonomik şiddet
- Cinsel şiddet
Fiziksel şiddet üzerinde bu yazıda fazla durmayacağım. Gazetelere, etrafımıza, medyaya, komşumuza bakmak bu tür şiddeti görmek için yeter de artar bile. Ek olarak, kadının sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olmak, sağlığa uygunsuz yerlerde yaşamaya mahkum etmek de bir fiziksel şiddettir!
Psikolojik şiddet ne yazık ki üzerinde yeterince konuşulmayan ve hatta çoğu kadının farkında bile olmadığı bir şiddet türü. Kadına bağırmak, hakaret etmek, aşağılamak, nasıl giyineceğine ve davranacağına, kimlerle görüşeceğine karışmak, kadını başkalarıyla kıyaslamak, kıskançlık, korkutmak, çocuklarıyla tehdit etmek, eğitim görmesini engellemek, kendisini geliştirmesine izin vermemek, kültürel farklılıklarını kabul etmemek ayrıca kadına uygulanan şiddetten kadını mesul tutmak, onu buna inandırmak da ciddi bir şiddet türü, psikolojik şiddettir.
Kadının çalışmasına izin vermemek veya istemediği bir işte çalıştırmak; kadının para harcamasını kısıtlamak, engellemek, az para verip çok şey beklemek, kadının parasını, şahsi eşyasını, mallarını, gelirini elinden almak, aileyi ilgilendiren ekonomik işlerde kadına sormadan kararlar almak Ekonomik şiddettir!
Günümüzde kadınların yüzde 42’si, reşit olmadan 18 yaşın altında evlenmiş ya da evlendirilmektedir. Bu yaş son yıllarda 12’ye kadar düşmüştür. Ve erken yaşta evlendirilen kadınların yüzde 50 kadarının cinsel tacize veya şiddete uğradığı bir gerçektir. En belirgin şiddet biçimi yüzde 21 ile cinsel şiddettir. Ve erken yaşta evlilikte şiddetin biçimi yüzde 21 ile cinsel şiddettir. Ne yazık ki bu çocuk gelinlere ve kurbanlara genellikle aile babası tarafından, «bu kapıdan çıktıktan sonra kocana aitsin, geri dönemezsin» denmektedir.
Hal böyleyken ve ülkemizde kadınları şiddetten nispeten koruyan “İstanbul Sözleşmesinden” tek adamın bir sözüyle çıkıldıktan sonra durum daha da vahim hale gelmiştir. Bu nedenle 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü daha da önem kazanmış ve kadınların bir isyan gününe dönüşmüştür.



