FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

GELEN GİDENİ ARATMASIN DA…

GELEN GİDENİ ARATMASIN DA…


GELEN GİDENİ ARATMASIN DA…

Berin Uyar

Kasım, aralık ve ocak aylarını sevmem. Karanlık aylar. 

Aslında ayların ne kabahati var ki diyeceksiniz, takvim onları karanlık zamanlara denk getirmiş. Benim için tatsız günler başlar bu aylarda. Günler kısalır, hava erkenden kararır, buz gibi olur ortalık, soğuk evlere kaçar ayaklarınızı dondurur, yağmur iliklerinize işler. Kış diyoruz bari kar yağsa. Artık o da yok. İklim felaketi benim yaşadığım coğrafyada kar yağdırmıyor ne yazık ki. 

Ayrıca bu aylar, çok sevdiğim insanlarımı kaybettiğim aylar. Bu yıl 2 Aralık’ta anacığım gideli bir yıl oldu. 24 Aralık’ta, Hristiyanların en kutsal gününde Ertan kayıverdi ellerimin arasından. Aynı günlerde Bergam teyzem de gitti. 6 Ocak’ta canım kardeşim Zerrinciğimi gözleri başucundaki pencereden gökyüzüne açılmış buldum yatağında. Yine ocakta amcam, eniştem… Sevdiğim bir çok arkadaşım.

Velhasıl sevmiyorum bu ayları.

Aralık ayının en güzel tarafı, pencereleri, sokakları, ağaçları süsleyen yılbaşı ışıkları. Pırıl pırıldır ortalık. Her pencereden bir Noel ve yılbaşı neşesi taşar gökyüzüne. Özellikle Almanya’da, oldukça suratsız olan Almanların yüzlerine nur yağar sanki. Bir iyi kalpli ve güler yüzlü olurlar ki. Kırmızı yeşil renk hakim olur dükkanlara. Malum Noel baba, Amerikan rüyasına uygun olarak kırmızı giysilerini donanır. Eski, klasik Noel Baba yeşil bir palto giyermiş ve modern Noel kadar tombul da değilmiş.

Kaynaklar, Noel Baba’nın Anadolulu olduğunu söylüyorlar. Eğer Demre’ye (Myra) gittiyseniz orada çocuklara ve yoksullara yardım etmesiyle bilinen iyiliksever bir aziz olan Nikolaos’un hikayesini dinlemiş ve mezarını ve adına dikilmiş bir kliseyi de görmüşsünüzdür. Aziz Nikolaus’un kemikleri ölümünde 700 yıl sonra, 1087 yılında bazı tüccarlar tarafından çalınarak İtalya’ya götürülmüş ve orada da adına bir klise yapılmış. Bu konu Türkiye ile İtalya arasında bir tartışma konusu hala. Kemikleri iade edin diyor bizimkiler. 

Bizim memleket de bir tuhaf yani. Bir yandan kemikleri geri verin diyorlar, bir yandan da Noel ve yılbaşı kutlamalarını kafirlik diye ilan ediyorlar. Kent meydanlarına dikilmiş ağaçları yıkıp, yılbaşı süslerini tahrip ediyorlar. Bizim memleket böyle işte. Ama yine de insanlar kutluyor yılbaşını. Çocuklar, taa dünyanın bir ucundan Kuzey Kutbundan kalkarak, Ren geyiklerinin çektiği kızakla gelip bacadan girerek onlara hediyeler getirecek Noel Baba’ya inanıyorlar. Zarersız bir inanç. Tek sorun Noel babanın sadece hediye alabilecek ekonomik gücü olan ailelerin çocuklarına hediye getirmesi.

Dünya bir tuhaf aslında. Biz yılbaşını, eğer yağarsa, kar altında geçirirken Avustralya’da insanların mayolarını giyip denizde karşılamaları güzel değil mi? Ben gezegenimizin bu çeşitliliğine hayranım. Bir yanı yaz, bir yanı kış. Bir yanı aydınlıkken bir yanı karanlık… 

Gezegenimiz güzel de haramileri olmasa. Dünyayı parmağında oynatan beş altı oligark tüm dizginleri eline almış görünüyor. Büyük kapitalist ülkelerin başkanları da neredeyse yarı deli. Irkçı, faşist, gerici güçler hergün biraz daha güç kazanıyor. Artık bu da olmaz dediğimiz herşey oluyor. Bakın Avrupa büyük bir savaşa hazırlanıyor. Silahlanma tüm hızıyla devam ediyor. Üretilen her kurşun halkların boğazından kesiliyor. 

Ve nedense aklıma bu karanlık aylarda hep kapkara düşünceler takılıyor. Neşeli bir şeyler yazarak kapatayım 2025 yılını dedim ama beceremedim gördüğünüz gibi. Bir yıl sonu klasiği olarak bari, gelen yıl giden yılı aratmasın diyeyim. Sağlıkla kalın.